Atletizm, Güreş gibi, İnsan toplulukları içerisinde gelişen en eski organize spor hareketlerinden biridir. En uzak tarihlerden beri, insanlar, kurallar çerçevesinde karşılaşarak, varoluştaki ezeli rakibe - yani yer çekimine - karşı koyma becerilerini kanıtlamak istemişlerdir. Atletlerin oldum olası nihai amacı , insanı saran duvarları hep geriletmek olmuştur. Daha uzak, Daha güçlü, Daha yüksek…. Bu mutlak arayış sayesinde, gayret, sebat, temiz hayat, sağlık, ama aynı zamanda insan bedeninin estetiği Atletizmin taşıdığı sosyal değerleri oluşturmuştur. Sürekli ‘daha iyi’ nin arayışı ve bunun elde edilmesi için ödenen bedel, Atletlerin birbirine duyduğu saygının temelinde yatan olgudur. ‘Rakibe saygı’ nın yok olmaya yüz tuttuğu günümüz toplumları içerisinde, bu güçlü değer, uygulamada ne mutlu ki bir sportif gerçek olarak henüz görülebilmektedir.
Bir sporun, onu barındıran toplumun kültüründe kök salması, bir ölçüde, yetiştirdiği şampiyonlar eliyle gerçekleştiği yadsınamaz. Ağırlıklı olarak, Şampiyonların başarı öyküleridir ki, yaygınlık kazandıkça, çocuk ve yetişkinlerde o sporu yapma arzusunu körükler.
Ne var ki, vazgeçilmez de olsa, sırf bu bileşkenin varlığı yeterli olmamaktadır. Bir sporun toplum içinde kültürel bir olay durumuna gelmesinin tek yolu o Sporun kalabalıklar tarafından fiilen yapılmasıdır.
Konu ettiğimiz Spora gelince, toplumsal boyutuna yeniden kavuşması için Atletizm’İn mutlaka kendi içeriğini gözden geçirerek herkesin ulaşabileceği nitelikler kazanması, böylece kapılarını sürekli açık tutabilmesi gerekmektedir. Sağlık, çaba harcamanın hazzı , rakibe saygı gibi müstesna değerlerin taşıyıcısı olan Atletizm, günümüz şartlarının yarattığı ihtiyaçları, özünü koruyarak, karşılamak durumundadır. Özellikle geleceğini teşkil eden çocuk ve genç tabanına titiz bir dikkat ve özen göstermek zorundadır.
Bugün, Toplum Değerleri süratli bir değişim ve gelişim içindedir. Yıllar önce fiziksel açıdan zor olan meslekler, icra edenleri için övünme vesilesi olurdu; bugün ise yükselen değer, bedensel açıdan yormayan, (azıcık stresli olsa da mahzur yok ama hele hele fiziksel çaba gerektirmeyecek!) işlerdir.
Bu son 20 yıl içinde fiziksel özellikler alanında olsun , motorsal özellikler alanında olsun, gelişmiş ülkelerin çocuklarında gözlenen genel güç kaybı, yapılan tüm araştırmalarda vurgulanmaktadır. Çocukların fiziksel potansiyelindeki bu önemli erime, sırf küçüklerin gündelik hayatlarının gerektirdiği bedensel hareketliliğin çok aşırı ölçüde azalmış olmasından kaynaklanmakta. Ayrı ayrı birçok ülkede yapılmış araştırmalar, özellikle 10-13 yaş dilimindeki çocukların haftalık hareket hacmindeki bariz düşüşün bu çocukları mukavemet, kuvvet ve sürat kabiliyeti açısından asgarî seviyenin çok altındaki bir çizgiye getirdiği hususunda birleşmekte. Gelişmiş ülkelerde hal böyle iken, gelişmekte olanlarda, kentli nüfusa bakıldığında fiziksel açıdan durumun, biraz daha yavaş olmakla beraber giderek aynı istikamette yol aldığı görülüyor. Değerler bakımından ise tüketim toplumu modeli içinde her iki grubun birbirine benzerliği çarpıcıdır. Emek, gayret, sabır, rakibe saygı artık pek rağbet görmeyen özelliklerdir; çocuklar (hatta bazen yetişkinler de) herşeyin, hemen - ve tercihli olarak zahmet etmeden - olmasını istiyorlar.
Okullar, bu duruma ayak uydurarak fiziksel yetiler açısından daha mütevazı becerilerle yetinen faaliyetlere, özellikle takım oyunlarına yönelmişlerdir.
Kimi sportif faaliyetler, o sporu yapanlarda bazı çarpıtılmış algılamalara yol açabilmektedir. Hatta kendi ayarında bir veya birkaç rakibe karşı, grupla birlikte yapılan veya bire bir mücadele biçiminde cereyan eden sporların, elde edilecek sonuçların göreceliğinden dolayı, dinamizm aşılayan bir yönü de vardır.
Kesin zaman ve mesafe ölçümlerinin Sporu olan Atletizm ise bu tür çarpıtmalara meydan vermez. Yine de Atletizm, tarihten gelerek taşıdığı ve değerlendirme ölçütü oluşturan ağırlıklı özellikleri dolayısıyla eğitim alanında önemli yerini koruyabilmiştir.
Ancak çocuk Atletizminin bir süredir gerek Eğitim alanında gerekse Federasyonlar açısından sıkıntılı bir dönem yaşamakta olduğu da bir gerçektir.
Atletizm, tarih içindeki yolculuğu süresince Olimpik sporların hep 1 No. su olarak kalmıştır. Bu durumu ve taşımaya devam ettiği Olimpik düşünceyle uyuşma halindeki değerleri Dünya Ülkelerinin çoğunda toplumun Atletizme, yetiştirme ve eğitim misyonunun yüklemesine sebep olmaktadır. Ülke kurumları , ör. Ordu, Güvenlik örgütleri, sağlık hizmetleri birimleri ve daha birçoğu onu özellikle, personellerinin gücünü ve etkinliğini artırmak amacıyla. şu veya bu biçimde kullanmaktadır.
Taşıyıcısı olduğu böylesine bir değerler mirasıyla, Atletizm doğal olarak öncelikle okullarda, sonra da toplum kuruluşları içinde gençliği yetiştirme aracı olarak kullanılmıştır (ki sözkonusu değerler esasen 1970 lere kadar toplum değerleriyle de uyuşma hali içindeydi). Değerlerin taşıyıcısı araçlar ancak bu değerleri barındıran toplumla aynı istikamette geliştikleri takdirde onları kuşaktan kuşağa aktarma yeteneğine sahip olurlar.
80’li, 90’lı ve 2000’li yıllar, eğilimlerin ters yüz olduğu yıllardır. Bugün 2000’de doğmuş, dünyaya geldiğinden beri, Televizyonun, internetin , video oyunlarının ve çok yüksek dozda reklamın şartladığı, modaların etkisine ileri derecede duyarlı, teknolojilere doyumsuz, aile içindeki aşırı korumacılık yüzünden mukavemetsiz dönemini uzun süre aşamayan bir nesille karşı karşıya bulunmaktayız. Dahası, çocuklarda bu son 20 yıl içinde fiziksel özellikler alanında olsun , motorsal özellikler alanında olsun, gözlenen genel güç kaybı, yapılan tüm araştırmalarda vurgulanmaktadır.
Genel Sağlık ve zindelik yönünden olduğu kadar, sosyal açıdan da önemli sakıncalar yaratacak olan Çocukların fiziksel potansiyelindeki bu önemli erime, küçük yaştakilerin gündelik hayatlarındaki bedensel hareketin olması gerekenden aşırı ölçüde azalmasından kaynaklanmakta. Ayrı ayrı birçok ülkede incelemelerde bulunmuş araştırmacılar, özellikle 10-13 yaş dilimindeki çocukların bir haftada, hareketlilik içinde geçirdikleri toplam sürede görülen bariz azalmanın bu çocukları mukavemet, kuvvet ve sürat kabiliyeti açısından asgarî seviyenin çok altında bir çizgiye getirdiği hususunda birleşmekteler.
Bu sebeple, çocuklar açısından bugünki başlıca kaygı, yaratılması tasarlanan hareketliliğini “ne kadar” olması gerekeceği kaygısıdır, Atletizm ortamındaki beraberlik süresince, çocukların günlük hayatlarındaki bedensel hareketsizliği telafi edecek ve boşluğu dolduracak yoğunlukta bir hareket ortamını var etmek kaygısıdır.
Çocuklardaki güç kaybı ile birlikte, içselleştirdikleri manevî ve fikrî değer normları bir yandan , küçüklerin belirgin biçimde, giderek daha erken yaşa çekilen zamansız uygulamalar içine itilmeleriyle klasik tekniklerin karmaşıklığı diğer yandan, günümüzün geleneksel Atletizmi artık çocuklarımızın ezici çoğunluğu için ulaşılamaz bir alan haline getirmektedir.
Geleneği özümsemiş olmak, öncelikle o geleneğin dilinde anlaşılır biçimde kendini ifade etme kabiliyetine sahip olmak demektir. Yani sözkonusu sporu anlamlı biçimde yapabilmek demektir. Bizler, Sporumuzun dilinde yaygın bir öğretim yapabilmek bakımından spor uygulaması kavramında tarihi bir gelişmeye tanıklık etmekteyiz. ‘Çocuklar için Atletizm’ i günümüz çocuklarının imkânları, ihtiyaçları ve istekleri yönünde bir daha derinlemesine düşünmek ve Atletizm kavramına 1960 lı yıllarınkinden farklı bir anlayışla yaklaşmamız artık kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bunun için geçmişteki uygulamaların seyri ile bundan sonra benimsenmesi gereken yöntemin esaslarını gözden geçirmekte yarar vardır :
1960’tan beri uygulama : 2 aşama’lı sistem
-
Spor Tekniklerini öğrenmeye başlama . ( çocuğun edinilmiş fiziksel ve motorsal donanımının yeterliliği sayesinde mümkün olur)
-
Geliştirme ve antrenman (Okullarda sistemli olarak yapıldığı görülmemekte)
Seçkinci ve elitist ortamlar çok fazla sayıda çocuk ve genç açısından cesaret kırıcı olmuştur . Halbuki bunlar aslında, fiziksel ve moral açıdan Atletizm faaliyetlerinden de en çok yararlanmaya muhtac olanlardır.
Kaldı ki üstelik 11-14 yaş arasındakiler içinde en parlak olanlar genelde erken gelişmiş olanlarıdır. Bunlar teknik olmayan (sprint, uzun atlama , gülle atma) ve fizik niteliklerin öne çıktığı branşları tercih ederler. Kendilerine ümit bağlanarak şampiyonlar gibi çalıştırılan bu gençler 15 yaşına geldiklerinde büyük ölçüde harcanmış olur ve yaşıtlarıyla aralarındaki gelişmişlik farkı kalkıp avantajlarının yok olmasıyla artık galibi olamadıkları sahaları kırgınlık içinde terk ederler. Arka sıralara ittikleri ve gelişmeleriyle fizyolojik yaşları uyumlu olan, hakikaten gelişme potansiyeline sahip çocuklar ise , erken gelişmiş akranları tarafından ezilmiş olmanın hüsranı ile zaten çoktan uzaklaşmışlardır.
2004’ten itibaren uygulama : 3 aşama’lı sistem
-
Bedensel sosyal faaliyetler yoluyla çocuğu harekete yönlendirmek suretiyle onun fiziksel ve motor potansiyelinin güncelleştirilmesi
-
Spor tekniklerini öğrenme süreci (çocuğun sosyal /toplumsal yoldan kazanılmış fiziksel ve motorsal donanımının yeterliliği sayesinde mümkün olur)
-
Geliştirme ve antrenman (Okulda veya Okul-dışında)
Aşağıda bazı araştırmacıların görüşlerini yansıttık.
Gelişim
Spor eğitimine çok erken dönemlerde başlanabilir. 10 yaşından çok daha öncelerden bile, çocuklar şaşırtıcı bir uyum kabiliyetine sahiptirler. Tek yapılması gereken, teknik yönleri en basite indirgeyerek sporun temel öğelerini, kendilerine oyun şeklinde sunmaktır. Genel motorsallığın uyanışına odaklı, hayatiyeti olan pedagojik usûllerle birlikte takım ruhunu kullanmak suretiyle, en yeteneklilerinin de arkadaşlarına nazaran fiziksel üstünlüklerini ancak hissettirmeyecek biçimde ortaya koyan yöntemler sayesinde bu çok küçük çocukların da Atletizme ilgisini çekmek mümkündür.
Robert Bobin Herkes için Atletizm 1970
Gençler Atletizmi Topluluk ruhuna dayalı bir olgudur ; öncelikler branş çokluğuna verilmelidir. Bu Branşlarla ilgili norm’lar da, çok basit, çocuğa uyarlanmış ve anında sonuç verebilecek olmalı. Uygulama politikası teknikten çok “animasyon” a yani hayatiyete , canlılığa dayalı olmalı. Bura da önemli olan organize etmek, yol göstermek, kuralları koymak, cesaretlendirmek, canlılık getirmek. Her halükârda kişinin kendisiyle ve gençlerle yapılmış manevi bir mukavelesidir. Küçüklerin Yaş kategorilerine değil de, kavrama, özümseme, duyuş ve uygulayış seviyelerine uygun tekniklerin öne sürülmesine izin veren bir zihniyettir.
Bu seviyeler, pedagojik gelişmeler yoluyla yarışma kuralları alanında , bir tekniğin özümseniş aşamalarını göz önünde bulunduran eğitsel bir görev yapmaktadır.
J. Dudal , Gençler Atletizmi hakkındaki anlayışım, 1978
Topluluk formatı içinde Kitle’ye hitap eden bir Atletizm tarzıdır. Doğal dürtü sonucu Basit uzuv hareketleri, çocuklara uyarlanmış kurallar, yarışmalar ve değerlendirmeler, sıralama biçimleri getirmek suretiyle, branş faaliyeti biter bitmez sonuçların, bilhassa takım sonucunun hemen bildirilmesi bu tarzın belirgin özelliğidir.
j. Dudal, Gençler Atletizmi hakkındaki anlayışım, 1978
Genç kategorilerin Atletizmi
Genç kategoriler için Atletizm, düzenleme ve ağırlama gayretine dayanmalı. Bu programın her atlet için, hangi seviyelerde uygulama yaparsa yapsın, yetişkinlikte zirvesine ulaşacağı bir karyer’e açılan yolun ancak ilk aşamasını oluşturduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekmekte. Yaptığı, hiçbir zaman bilançolar, sonuçlar, ünvanlar Atletizmi olmamalı. 11 yaş, 13 yaş hatta 15 yaşlarında erişilmiş ünvanlar, eğer bir karyer’in sonunu getiriyorsa, hiçbir değer taşımaz. Genç atletlerimizi, 12 yaşında iken yetişkin Atletizmi yaptırıp, yıldırmayalım
J. Poczobut AEFA Dergisi , 1982
“Küçükler için Atletizm basit, dolayısıyla erişilir olmalı, toplu halde yapılmalı, sonuçları hemen alınmalı. Eğlence yönü teknik yönünden ağır basmalı“ ençler uygulamalarıyla ilgili bu tür görüşler, ve öneriler daima güncel olmuştur. Çoğu zaman deneyime dayalı olarak inşa edilmiş olmakla beraber, bilgelik ve konuya derin hakimiyet zemininde kanaatlerin ürünü olmuşlardır. Ne var ki bugün artık bunlara araştırma , inceleme ve analizler, bilimsel destek ve doğrulama getirmiştir. Böyle olunca sözkonusu görüş ve kanaatlerin hayata geçirilmesi, yeni başlayan atletlerin yaşlarının giderek küçülmesi ve XXI nci yüzyılın başında toplumların içinde bulunduğu gelişmeler karşısında bir zorunluluk haline gelmiştir.
ATLETİZMİN 20-30 yıl sonra yalnızca bir gösteri sporu olma hüviyetine bürünmesini istemiyorsak, bunlar dikkate alınması gereken uyarılardı.
Aletizm, değişik bir üslûp kullanarak hayatiyetini elbette ki sürdürecek ve yapısındaki sağlık, saygı, emek boyutlarıyla eğitim misyonuna sadık kalmak kaydıyla, işlevini sürdürmeye devam edecektir.
Bu yaklaşım tüm uygulamalarımıza rehberlik edecektir.