En eski çağlardan beri, yeryüzündeki bütün topluluklarda kültürün, muhtelif unsurların bileşiminde bir bütün olarak geliştiği bilinmektedir. Toplulukların hayatını yönlendiren bu bileşimin içinde düşünce, bilim, sanat ve spor daima ve mutlaka yanyana ve içiçe varolmuş, birindeki gelişmeler diğer unsurlara gecikmeden yansımıştır.
Toplumlar sevinç günlerinde, hüzün günlerinde, her vesile ile bu öğeleri biraraya getirmek suretiyle kendilerini ifade etmişlerdir.
Tarih süreci içerisinde, çağdaş uygarlık kalıpları çerçevesinde bu bileşimin evrensel modellerinin oluştuğuna, düşüncede, bilimde, sanatta ve sporda evrensel değer ve ölçülerin meydana geldiğine tanık olmaktayız.
Uygar dünyaya ait olma savaşımında topluluklar, bu evrensel değer ve ölçülere uydukları oranda başarıya ulaşabilmektedirler.
Çağdaşlık ve uygarlık iddiasını taşıyan her toplum nasıl ki düşüncede, bilimde ve sanatta evrensel ölçü ve değerlere göre kendini biçimlendirmek zorunluluğunu duyuyorsa, aynı şekilde Sporu yaşama tarzını da yine bu yönde düzenlemesi gerekmektedir.
Sporda amatörlük ve Spor-için-spor ilkeleri sporcunun ruh derinliklerinde köklü bir onur duygusu besleyen ahlak kurallarına dayanır.
Sporun sporcu için bir yaşama biçimi ve bir kişilik geliştirme aracı, milletler için de sportif yetenekleriyle olduğu kadar yüksek ahlakları ve üstün insanlık vasıflarıyla övünebilecekleri fertlerin yetiştirildiği bir zemin olarak kullanılması öngölürür.
İnsanlar arasında barış ancak daha iyi bir dünyanın ürünü olabilir, daha iyi bir dünya ise daha iyi insanlar eliyle kurulabilir.
Boy ölçüşme ve yenme dürtüsü aşırılıklardan, düşmanlıktan arındırılmış, dostça yenme ve yenilmelerle törpülenmiş, kurallara itaat, hakkaniyet ve dürüstlük duygusu benliğine sinmiş iyi insanın yetiştirilmesine en elverişli ortam şüphesiz ki Spor ortamıdır
Böyle bir ortamın yayılmasında ve kökleşmesinde payımız olursa ne mutlu bize